GenelHaberlerMakalelerManşet

Hukuk ve Teknoloji / Elektrikli Araçlar ve Otonom Sürüşe İlişkin Dünyadan Güncel Gelişmeler

Yazar:
Ortak Av. Şahin Ardıyok, Av. Armanç Canbeyli
Balcıoğlu Selçuk Akman Keki Attorney Partnership / BASEAK

Hepimizin yakından takip ettiği gibi, mobilitenin geleceğini şekillendiren gündem maddelerinin başında elektrifikasyon ve otomasyon geliyor. Her ikisi de kendi mecrasında oldukça önemli gelişmeler kaydeden bu iki güçlü akım, gerek otomobil sektörünün gerekse teknoloji geliştirici firmaların son yıllarda fazla mesai yapmasına neden oluyor. Bir taraftan otonom sürüş teknolojilerinin gelişimi ile trafikteki insan girdisi azaltılıp kaza riskleri düşürülürken, diğer taraftan da elektrikli araçlar ile karbon salımı kontrol altına alınıyor.

İçinden geçtiğimiz COVID-19 sürecine baktığımızda ise bu iki akımın da hayatlarımızı kolaylaştırmaktan öteye geçen işlevleri olduğu anlaşılıyor. Yoğun salgın bölgelerine malzeme ve gıda tedarikinin sürücüsüz araçlar ile yapılması gibi örnekler, geleceğin dünyasında otonom sürüşün sabah işe giderken gazetemizi rahat rahat okuyabilmemizden öte bir fayda sağlayacağını gösteriyor.

Trafik ve hareketlilikte yaşanan kısıtlamalar ile azalan karbondioksit salınımının, kısa sürede hava kirliliğinde rekor düşüşlere sebep olması ise pandemi sürecinin bize gösterdiği bir başka önemli çıkarım oldu. Elektrikli araçların yaygınlaşıp, kapılarımızın önünde duran şahsi araçların da ötesine geçerek şehirleşme alt yapısına entegre olmasının ve toplu taşıma ağının elektriklendirilmesinin, hava kirliliğini ne denli düşürebileceğini bu örnekler ile bir kez daha anlamış olduk.

Mobilitenin geleceği olarak gördüğümüz bu iki kavramın münferit önemleri zaten aşikâr olmakla birlikte, bunları beraber ele almamızın da özel bir anlamı bulunuyor. Ortak hedefler üzerinden değerlendirdiğimizde, her iki akımın da teknolojik imkânların sürdürülebilir biçimde toplum hayatına yansıtılmasını amaçladığını görüyoruz. Ayrıca bu teknolojilerin gelişimi ve hatta geliştiricileri arasında da birtakım paralellikler bulunuyor. Dolayısıyla, elektrifikasyondaki gelişmelerin otomasyon açısından da bir zemin oluşturduğu ve yakın zamanda her ikisine de sahip araçların azınlıktan çoğunluğa geçeceğini düşünüyoruz.

Hal böyle olunca, enerji ve otomotiv sektöründe de hizmet sunan “regülasyon” hukukçuları olarak bu konulardaki güncel gelişmeleri, aşağıda sizler için ele aldık. Bu kapsamda ilk olarak elektrikli araç mevzuatının gelişimine baktığımızda, en önemli konuların dönüşüm teşvikleri, şarj istasyonu alt yapıları ve tip onayı yönetmelikleri ile toplu kullanımın önünü açacak düzenlemeler olduğunu görüyoruz.
Otonom araç tarafında ise test sürüşü ve gerçek zamanlı kullanıma izin verilme koşullarını düzenleyen mevzuatların revaçta olduğunu görüyoruz. Otonom araçların hukuki boyutu açısından önem arz eden bir diğer hususun da olası kaza durumlarındaki sorumluluk dağılımları, tazminat ve sigorta çözümleri ile sürüş esnasında hangi düzeyde bir insan girdisinin gerekli kılınacağına yönelik düzenlemeler olduğunu düşünüyoruz. Son olarak, seyir esnasında her bir direksiyon hareketinden evvel yaklaşık on farklı karar vermesi gereken ve bu kararları verirken de pek çok sensör ve kameradan gelen etkileşim verisini kullanan otonom araçların, veri güvenliği hükümleri ile entegrasyonu da önemli bir gelişim alanını oluşturuyor.

Hukuki gelişmelerin inovasyonun önünü açtığını ve katma değerli teknolojilerin ancak gerekli hukuk alt yapısına sahip olduğu zaman kalıcı biçimde gelişebileceğini düşündüğümüzde, dünyadaki mevzuat gelişmelerini bu mecra üzerinden dönem dönem sizlerle buluşturmaya devam edeceğiz.


Çin Halk Cumhuriyeti

Otomobil endüstrisi ile ilgisi olan olmayan herkes, akşam haberlerinde Çin’de yaşanan enteresan trafik kazalarına mutlaka denk gelmiştir. En yüksek nüfus yoğunluğuna sahip ülkelerden olan Çin’de bu tür kazaların yaşanması çok da şaşırtıcı olmamakla birlikte, otonom sürüşün ne denli faydalı olabileceğine ilişkin de bizlere fikir veriyor. Latifeyi bir kenara bırakacak olursak, Çin’in hem elektrikli hem de otonom araçların gelişimi konusunda önde giden ülkelerden olduğu epeycedir malumunuz.
Buradaki güncel gelişmelere gelirsek, yerel yönetimlerin artan oranlarda otonom araç yatırımı yaptıklarını görmekteyiz. Farklı farklı bölgesel yönetimlerin de bulunduğu ülkenin hukuk alt yapısında elektrikli ve otonom araçları teşvik etmek için çok boyutlu bir sistem kullanılıyor. Desteklerin sonucu ise yalnızca otonom araçların değil akıllı şehir alt yapılarının da geliştirilmesinde faydalı oluyor. Ayrıca, otonom sürüş mevzuatlarındaki gelişimin en önemli evrelerinden biri olan test sürüşlerine izin verilmesi konusunda da gelişme kaydeden Çin, çeşitli düzeylerde otonom sürüş testleri yapılmasına imkân veriyor.


Kanada

Hem elektrikli hem de otonom araçların gelişimi ve tabana yayılması açısından en önemli konuların başında toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesi yar alıyor. Bireysel kullanımın ötesinde sistematik kullanıma geçildiğinde, geliştirilen teknolojilerden elde edilen faydaların arttığı gözlemlenirken, bu tür gelişimlere sıkça rastladığımız bir ülke de Kanada oluyor. Buradaki gelişimin hukuki çerçevesi, orta vadeli bir elektrikli otobüs dönüşüm planı hazırlığı ile kendisini gösteriyor. Finansman boyutunun Kanada Altyapı Bankası tarafından sağlanacağı konuşulan proje kapsamında, elektrikli araçlar sayesinde elde edilen maliyet avantajının bu araçların finansmanına katkı sağlayacağı değerlendiriliyor. Otonom araçlara ilişkin son dönemde oldukça önemli bir gündem teşkil eden veri güvenliği düzenlemelerinin Kanada tarafından da önemsendiğini görüyoruz. Veri koruma mevzuatında yapılması tartışılan birtakım düzenlemelerin, yoğun bir veri işleme gerektiren otonom sürüş teknolojilerini de yakından ilgilendirebileceği düzenleyici çevrelerde konuşulanlar arasında.


Amerika Birleşik Devletleri

Katma değerli mobilite teknolojilerinin üretim ve ticarileştirilmesinde önemli bir rol oynayan ABD’nin, bu alanlardaki hukuki gelişmeler üzerinde de önemli bir etkisi bulunuyor. Mevzuatın gelişiminde öncelik gösterilen alanlar ise diğer örneklerde olduğu gibi veri koruma, gerçek zamanlı yol ve sürüş testleri ile sorumluluk ve sigorta hükümlerini kapsıyor.
Veri koruma cephesine baktığımızda, geride bıraktığımız yılın birtakım önemli gelişmelere sahne olduğunu görüyoruz. Teknoloji geliştiren şirketler için oldukça önemli bir teknoloji üssü olan Kaliforniya, eyalet bazında yasalaştırdığı veri koruma mevzuatını yaklaşık bir yıldır uygulamaktayken, son dönemde burada birtakım değişiklikler yapılması söz konusu. Otonom araçları da yakından ilgilendiren bu mevzuat güncellemesi kapsamında coğrafi konum bulma (geo-location) gibi kişisel veri temelli işlevlere yönelik daha sıkı yükümlülükler getirilmesi değerlendiriliyor. Ayrıca yine Kaliforniya’da otonom araçların ticari kullanımından ücret alınması ve Washington ile Hawaii’de da yol testlerinin geliştirilmesine yönelik hukuki düzenlemelerin gündemde olduğu dikkat çekiyor. Eyalet düzeyindeki düzenlemelerden federal hükümetteki gelişmeler dönecek olursak, otonom araçların Capitol Hill’de de gündem teşkil ettiklerini görüyoruz. Özellikle Biden hükümetinin görevi devralmaya yaklaştığı bu günlerde, yeni yönetimin ulaştırma bakanının kim olacağı ve hangi yasal düzenlemeleri destekleyeceği kulisleri meşgul ediyor. Çevre dostu politikaları desteklediği bilinen Biden’ın ise mobilite konusunda inovasyona açık isimlerle çalışması ve özel sektör ile işbirliğine açık bir politika benimsemesi beklentiler arasında.
Yasama tarafındaki bir diğer önemli gelişme ise 2018 yılında Temsilciler Meclisinden geçen fakat veri korumaya yönelik birtakım endişeler nedeniyle Senato’da takılan Otonom Sürüş Yasasının tekrar gündeme girmiş olması. Otonom araçların üretimi, kullanımı ve test edilmesine ilişkin düzenlemeler getiren bu mevzuat kapsamında hem federal ve hem de eyalet düzeyinde yönetimlere farklı roller tanımlanıyor. ABD Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Ulusal Karayolu Trafik Güvenliği İdaresi’ne de birtakım düzenleme yapma yetkileri tanıyan mevzuatın, hem teknik hem de dijital düzlemde güvenli kullanımı amaçladığı biliniyor. Cumhuriyetçi kanattan Bob Latta’nın girişimleriyle 23 Eylül 2020 tarihinde yeniden Temsilciler Meclisi’nin önüne gelen tasarının değerlendirilmesinin, Enerji ve Ticaret Komisyonu aracılığıyla 2021 yılının başlarında yapılacağı konuşuluyor. Son olarak, yük taşımacılığı ile uzun yol kamyon sürüşlerinde de otonom araç entegrasyonuna yönelik projeler dikkatleri çekiyor. Otonom sürüş yasalarının diğer mevzuatlara etkisi açısından da güzel bir örnek oluşturan bu çalışmalar kapsamında, kamyon sürücülerinin direksiyon başında kesintisiz biçimde geçirebilecekleri toplam seyahat süresinin, otonom sürüş opsiyonu ile uzatılmasının yolları aranıyor.


Almanya

Otomobil severlerin yakından takip ettiği bir diğer ülke ise Almanya. Motorlu taşıtların ilk günlerinden beri pek çok yeniliğe öncü olan Alman mühendisleri, gerek elektrikli gerekse otonom araçlara ilişkin yoğun çalışmalar yürütüyorlar. Bu çalışmaların oluşturduğu ihtiyacın baskısı ise hukuk altyapısının teknolojinin hızına ayak uydurmasını gerekli kılıyor. Bu kapsamda otonom sürüş mevzuatını 2017 yılında çıkartan Almanya, otonom sürüş işlevlerinin kullanımında sürücülerin hak ve yükümlülüklerini bu şekilde düzenliyor. Yol testleri ve gerçek hayat kullanımları açısından önemli gelişmeler gösteren bu mevzuat, teknoloji üreticileri açısından da öngörülebilirlik sağlıyor. Hukuk altyapısındaki öngörülebilirliğin etkisini ise üretilen araçların ticarileştirilmesinde görüyoruz. Bu kapsamda Alman otomotiv endüstrisinin yakın dönemde bu konuya ağırlık verdiği ve otonom sürüşü günlük hayatın tam anlamıyla bir parçası yapmaya çok da uzak olmadığı konuşulanlar arasında. Bu durumun en büyük göstergesini ise test sürüşü mevzuatındaki güncel gelişmeler oluşturuyor.


Birleşik Krallık

Otonom sürüşün hukuki altyapısı anlamında önemli mesafe kat etmiş ülkelerden biri olan Birleşik Krallık, Otomatik ve Elektrikli Araçlar Yasasını geliştirmeye devam ediyor. Bu kapsamda, mevzuatta son dönemde gündeme gelen değişiklikler ve güncellemeler arasında otonom araçların kamuya açık yollarda kullanılmasına izin verilmesi ve zorunlu sigortaların kapsamının otonom araçları da içerecek şekilde genişletilmesi yer alıyor. Tüm bu gelişmelerden de görülebileceği üzere, ticarileştirmenin önünü açan öngörülebilir kurallar, teknoloji üreticilerinin elini rahatlattığı gibi yatırımcıların da bu alanlara duyduğu ilginin artmasına destek oluyor. Otomobil severlerin yakından tanıdığı köklü bir İngiliz markası olan MG’nin elektrikli araç olarak yollara geri dönüşü de konuşulan gündem maddeleri arasında yerini alırken, üretimin elektrikli araç dünyasının önemli firmalarından Çin menşeili SAIC tarafından yapılması dikkatleri çekiyor. Teknoloji ve üretim hacmi açısından gittikçe önem kazanan Çin firmalarının, küresel pazarlarda yaşadığı algı ve markalaşma sorununa alternatif bir çözüm yolu olan bu tür işbirliklerinin, ilerleyen yıllarda artabileceğini düşünüyoruz. Elektrikli araç çeşitliliğini de artıran bu tür ortaklıklar, hem Uzak Doğu firmalarının batılı pazarlarda gerçek bir alternatif olarak yer alabilmesinin önünü açıyor hem de ekonomik zorluklar nedeniyle üretim hayatına devam edemeyen markaları tekrar sevenleri ile buluşturuyor. Meseleye bu açıdan bakınca, epeydir yollarda görmediğimiz ve bir dönem Türkiye tarafından devralınması konuşulan Saab’ın hakkında da benzer havadisler işitip işitmeyeceğimizi merak ediyoruz.


Fransa

Son olarak Fransa’ya geldiğimizde, yine test sürüşlerine ilişkin mevzuat düzenlemelerinin önemli rol oynadığını ve test için birtakım izin yükümlülüklerinin öngörüldüğünü görüyoruz. Ayrıca, Oryantasyon ve Hareketlilik Yasası ile araç verilerine erişime ilişkin de düzenleme yapan Fransa’da, olası bir kaza soruşturmasında bu verilere erişim sağlanabileceği değerlendiriliyor.


<<< Makale / Elektrikli Araçlar ve Regülasyon >>>


Bir yanıt yazın